Perşembe, Ekim 12, 2006

Buzdan Adamın Laneti Üzerinizde Olsun

Thom Yorke The Eraser

Vokal rengini belli eder etmez Thom Yorke da proje adamlarından biri oldu. Özellikle Björk ve Beck ile yaptığı çalışmalar sonucunda doğru adrese giden sözler, dinleyicileri bir bir bulundukları dallardan düşürerek ayaklarının yere basmasını sağladı. Tabi bu yere basmak dediğimiz işin esprisi. Mahallenin çocuklarına denen "ayağın yere bassın" önerisinden çok, büyüyüp de sokak sokak gezen uzaylılara işaret edilen gezegenlere çıkış bileti adeta. Eh, Thom Bey de çok mütevazi değil bu konuda. Kaçımızı uzaya gönderirse kârdır onun için.

Konuyu uzaya bağlamamızın nedeni son albümündeki dünya dışı seslerin özenli aranjesi. Sözlere ise diyecek yok. Albüm adından da belli olacağı gibi silmek fiilinin etken, edilgen her türtlü kombinasyonunu yaşamlarımızdan parçalarla gün yüzüne çıkartıyor. Giriş parçası Eraser albüme de ismini verdiği Thom Yorke'un diline pelesenk olan dürtüleri en net haliyle döküyor. Kafa kurcalayan bir dengesizlik ve kararsızlıktan muzdarip karşısındakinin ne istediğini anlamaya çalışan bir insan var önümüzde. Genel olarak albümdeki tavır da bu yönde. Sadece istemek yeterli mi? İstediğin herneyse sorumluluğunu alabilecek misin? Bir tarafın kapılarını açtığında diğerinin kapıdan girip de halıda uyumasına ne tepki verilirse bunları söylemiş Thom Yorke. Basit sorular, nedenler ve nasıllar üzerine kurulu bir süreç içerisinde. Girizgâhı böyle bir albümün devamına yayılan hava; başlangıç ve bitişlerden oluşan ikili ilişkileri sorgulamayla ölümün değersizliğinden zamanın yenilmezliğine kadar bir çok cevapla dolu. Kendi varoluşunu oluşturan temaları yokoluşlarıyla anlatmaya başlaması üzerinden samimi yıllar geçti. Görünen o ki; değişen hiç birşey olmamış. Albümdeki tüm parçalar farklı tınılardan temeli aynı sorunsallara cevap yazarken, Black Swan ve Harrowdown Hill size kilit geçişler sunuyor. Kapıyı açar açmaz karşınıza çıkacak olan mekanın her yerinde saniyeler akıyor, duvarlarında dakikalar asılı ve attığınız her adımda tiktak sesleri çıkararak ezilen yüzlerce gün var. İçeri girer girmez elinizi kolunuzu savurarak, ayaklarınızla ortalığı dağıtarak yaşam alanı oluşturma fırsatını geri tepmeyin. Zamandan arındırdığınız alana oturun ve sadece dinleyin.

1 yorum:

dino dedi ki...

aşk olsun erdem, bir blogunuz var, bak hiç söylüyor mu :)