Salı, Ocak 31, 2006

NoJazz || Reportage

NoooJaazzz!!

Fransa’dan çıkan gruplara baktığımızda, diğer Avrupa ülkelerinden daha keskin hatlarla ayrıldıklarını görüyoruz.. Özellikle de 90’lardan sonra gelen yeni dalga Fransız akımının etkisi, tüm Avrupa müziğini de etkiledi. Hem de bir tek değil bir çok disiplinde. Hip hop, jazz, blues ve bir çok getto kökenli müzik türünün kazandığı ivme, elektronik müzikteki gelişimiyle de beraber çığır açan projelerde karşımıza çıktılar. Bu projelerden biri de 10-11 şubat tarihlerinde Babylon’da yeniden izleme fırsatı bulabileceğimiz NoJazz. Karmaşık yapılarının altında binbir zenginlikle aydınlanan dinleyiciyi büyülemesini çok iyi biliyorlar. Kabaca acid jazz diyebileceğimiz bir grup lakin kendilerini daha ince düşünelim. Bu ince düşüncelerimizi NoJazz’a da açtık, onlar da ince ince her detayı cevapladılar.

Hepiniz farklı müzikal disiplinlerden geliyorsunuz. Nasıl bir araya gelip müzik yapmaya başladınız?

Aslında hepimiz müzik yapmak için bir araya gelmeye çalışan eski arkadaşlardık. Bundan dolayı da yeni bir projede bir araya gelerek kendi tarzlarımızı deneysel bir çalışma ortamına çevirdik.

Bize ‘Kimsiniz siz?’ sorusunun cevabını verebilir misiniz? Hangi müzikal geçmişlerden geliyorsunuz?

Hepimiz farklı müzikal geçmişlere sahibiz. Ben [ Bilbo ] davul çalıyorum ve ağırlıklı pop müzikle iç içeydim, Slam [ saksofon ] modern jazz alt yapısına sahiptir. Yomgui [ trompet ] iyi bir jazz ve elektronik birikiminden geliyor. Balat [ keys, synths ] soul kökenli ve Dj SpeederMike da tam bir hip hop ve siyahların müziğine hayran.

Müziğinizde tanıdık notalar dikkat çekiyor. Çok enteresan ancak bir yandan Beastie Boys’un ilk ve orta dönemlerinden ve Asian Dub Foundation’dan tanıdık tınılar yakalamışken diğer yandan oryantal ve hızlı jazz dalgalarına maruz kalıyoruz. Sizce bu ‘çok’ sesliliğin nedeni nedir?

Bir ilham gelmesi ve onu değerlendirmemiz aslında o kadar da kolay değil ancak müzikal birikimimizi aynı potada eritebiliyoruz. Sonuçta Paris’te yaşıyoruz ve orda yaratıyoruz müziğimizi. Etrafımız dünya müziğiyle sarılmış durumda. Yanı başınızdaki komşunuzda da Paris’in popüler seslerini duyuyorsunuz: Afrika, doğu, Asya…

Yaratım sürecinde neler hissediyorsunuz?

Yaratım süreci her zaman soru işaretleriyle doludur. Özellikle de beş kişilik bir grupta. Asla yaptığınız müziğin iyi ya da kötü olduğunu bilemezsiniz. Çalarken sadece hissedersiniz, ve sonra seyircinin huzuruna çıkarsınız. Seyircilerden aldığınız tepkiler doğrultusunda da ne ‘hissettiğinizi’ anlarsınız.

Biraz da elektronik alt yapınızdan bahsedelim. Bilindik tonların yanı sıra glitche’lerle de müziğinizi destekliyorsunuz. Formunu değiştirdiğiniz müziğe eklediğiniz harmoni ise çok eğlenceli. Bu kompozisyon için gerekli enerjinin kaynağı nedir?

Aslında çok az bilindik ses kullanmıyoruz. Hatta şu noktada daha az bilinen tonları tercih ediyoruz. Tüm elektroniklerin % 90’ı bize ait. Makinelerde ya da canlı olarak kaydediyoruz. Yeni albümüzde [ Have Fun ] 50’lerden Sylvana Mangano'nun ‘ El Negro Zumbon ’undan örnekler alarak tekrardan düzenledik. Ayrıca ünlü Fransız şair ve şarkıcı Claude Nougaro’nun da sesini duyabilirsiniz.

Kaynak konusuna gelince. Kaynağımız; her zaman hayal gücü, tonlar üzerinde çalışmalar, senin de belirttiğin gibi glicthe’ler ve harmoninin uyumu.düzeninden ibaret. Bunları mizahımızla bir araya getirirken her zaman dinleyici için yaratıyoruz.


Sitenizde tutkuları tetikleyen bir U.F.O oldunuz yazıyor. U.F.O’nun bizim bildiğimizin dışında bir anlamı var mı?

U.F.O [ tanımlanamayan uçan obje’ler’ ] bildiğiniz anlamda kullanılıyor. Bu tanımı bizimle beş yıl önce anlaşma imzalayan, Fransa Warner Jazz’ın başındaki adam Pascal Bussy yakıştırdı. :]

Bir de ironik isim durumunuz var. Biraz daha netleştirir misiniz?

Dediğin gibi ironik. Öncelikle, çünkü biz jazz’dan [gizlice] hoşlanıyoruz :] . İsim insanlarda reaksiyon enerjisi yaratıyor. Gerekirse böyle çarpıcı isimlerle bu yeni yüzyılın jazzını yeni alanlara çekmeye çalışıyoruz . Daha basit söylemek gerekirse, jazz’ı seviyoruz ve her dilde işliyor.

Daha önce de konser verdiğiniz Türkiye hakkında neler biliyorsunuz?

Şu günlerde Fransa’da Türkiye çok konuşuluyor. Yani çok fazla şey öğreniyoruz Türkiye hakkında. İki yıl önce geldiğimiz İstanbul’a ben aşık oldum.Yemekler, kokular, müzik, pazarlar, oryantal bir yaşam tarzı…Burayı ilk kez keşfetmiştim. Büyükbabalarım Constantinopolis’ten Mısıra’a gitmişler. Bu gelişten sonra, yapabilsem Türkiye’nin geri kalanını da dolaşmak istiyorum.

Önümüzdeki şubat ayında Babylon’da sahne alacaksınız. Herhangi bir beklenti ya da öngörünüz var mı?

Daha önce, iki çalgıyla geldiğimizde çok eğlenmiştik. Kendimizi tedbirli sayıyorduk. Ancak insanlar eğlenceye zaman ayırmışlardı. Gerçekten çok meraklı ve yeni tarz müzikleri öğrenmeye istekliydiler.

Biraz da günlük hayattan bahsedelim. Fransa’da hayat nasıl geçiyor sizin için?

Aslında turlardan vakit bulabilirsek Fransaya dönüyoruz. buradaki aktiviteler düzenli bir şekilde işliyor, biz de arasına dahil olmaya çalışıyoruz.. Aile, çocuklar diyerek geçiyor zaman. Zaten turlardan daha basit aktiviteler istiyorsunuz. Sinemaya gitmek, spor yapmak ya da arkadaşlarla biraz vakit geçirmek…Grupta iki tane de futbol fanatiği var, geri kalanı ise nefret ediyor futboldan :]

Eğlence ve dans için konseri dört gözle bekliyoruz. İzleyicilerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Garip deneysel yaklaşımlarımızla sahnede herkese açık olacağız. Bizim beklentimiz kanı kaynayan seyirciler, bizimle partiye hazır olun!

Hiç yorum yok: